Tuğba harikalar diyarında…
Tuğba Yazıcı / DieGazete.de / Miami
Kaynak: https://diegazete.de/biz-bir-festival-filmi-cevirdik/
Herkese merhaba DieGazete.de okuyucuları. “Hayrola?” dediğinizi duyar gibiyim. Ne filmi? Kim çekmiş? Ne olmuş? Nasıl olmuş? Eee anlat hadi …. Sakin olun hepsini anlatıyorum.
2021 yılına başlarken, birilerine belki olumlu bir dokunuşum, faydam olur diyerek, yeni kurulan bir Facebook kadın grubuna üye olmuştum. Ülkemden uzakta yaşıyor olabilirim ama doğru ve vicdanlı bir insan olmanın yükümlülüğünü en derinden hisseden bir insan, bir kadın sanatçı olarak, hele ki Covid döneminde dünya çığlık atarken, güzel bir kadın birliği oluşumuna kayıtsız kalamadım.
Motivasyon yazıları yazmaya başladım. Sanatın iyileştirici gücünün, farkındalığını bir kişiye bile fark ettirsem önemli bir fayda hissedecektim. Bir kadın, bir dünya çünkü. O sıralarda yeni kurulan -United Women-O bir kadın- grubunda kurucusu sevgili Çağla Kuşadalı gruba girdikten ve yazılarımı gördükten sonra, bana bir teklifte bulundu; “Bizim için sanat projeleri yapar mısın Tuğba? Düşündüm, taşındım kabul ettim. Sonuçta 100.000 kadın ve her meslekten ve yaştan kadınlar, dünyanın her bir tarafından birlik olmuşlar ve herkes “ne yapabiliriz?”, birbirimize nasıl yol gösterebiliriz? diye adeta gönül birliğine girmişlerdi. Nasıl kabul etmezdim!
Sanat projeleri oluşturmayı kabul ettim. Hatta ilk projemiz daha önceki yazımda yer aldı. “Bizim bir sergimiz oldu!” isimli yazıyı okuyabilirsiniz. Küratörlüğünü yaptığım, uluslararası sanatçıların buluştuğu sergi Bodrum Sianji Otel’de oldu. Detayları okumak isterseniz, linki buraya ekliyorum: https://dieGazete.de/bizim-bir-sergimiz-oldu/
Çevirdiğimiz kısa filme ve nasıl oluştuğuna gelince, anlatıyorum: United Women grubuna ilk girdiğim günlerde yazılarına rastladım onun… Yazdığı hikayeler insanı kendinden alıyor, günlük hayatın sıkıntılarından alıp götürüyor ve adeta herkesi orada yaşatıyordu. Çok yetenekli bir yazar keşfetmiştim. Seri halinde yazdığı hikayeleri bir anda 4-5 bin like alıyor ve yorumların hepsi de “Ah orada yaşasaydık keşke!” türü gıpta ve neşenin bir arada olduğu cümlelerden oluşuyordu. Şimdi yazarken belki okuyucularımızın bir kısmı gülümseyecek, kimden bahsettiğimi bilecek. Sevgili Nafiye Bozkurt’tan bahsediyorum ve yeni çıkacak olan kitabı “Serbülent Apartmanı”nından… Serbülent Apartmanı kitabını yeni yazdığı günlerde; içindeki hikayeleri bizimle paylaştığında müdavimi olmuştuk bile… Ben şahsen çocukluğumda izlediğim Adile Naşit filmlerinin sıcaklığını hissettim.
Kendim geniş bir ailede büyüdüm ve büyük ailelerin güzelliğini de, içinde barındırdığı zorlukları da çok iyi bilirim. Hele ki annelerimizin döneminde gördüğümüz komşuluk ilişkilerini hatırlatıyordu Serbülent Apartmanı hikayeler.. O komik entrikalar gülümsetiyordu, çünkü çok tanıdıktı. Eminim yaşayan insanlar için can sıkıcı olmuştur. Ama hikayeleşmiş kurgular, şimdi herkese kahkaha attırıyordu. İster yaşamış olun, ister olmayın! Birileri yaşamış demek ki ve gerçekten eğlenceli bir apartmanın öykülerinden oluşuyor konu. Her biri ayrı bir dünya, ayrı bir neşe kaynağı idi. Nafiye Bozkurt enteresan bir karakter, hemen küçücük bir ilhamdan, bir hikaye, bir dünya yaratabilir. Bunu bilen okuyucularının bir kısmı adeta bir söz istiyorlardı ondan, yeni hikayesinde yer almak için..
Ocak ayında WORLDOFUNİTEDWOMAN grubu benimle bir röportaj yapmak istedi. Miami -Türkiye arası bir canlı yayın, herşey böyle başladı sanırım. Röportajdan sonra, yazarımız beni de içine alan bir hikaye yazmasın mı? Radarıma kesin olarak girmiş oldu böylece.. Yine bir hikayesini grupta paylaştıktan sonra, bu samimiyetin bir TV dizisinde ne kadar güzel olabileceğini düşündüm. Biz grup olarak mutluyduk, çok eğleniyorduk. Ama bu güzelliği geniş kitlelere ulaştırmak müthiş bir şey olurdu. Kendi adıma şu anki Türk TV dizilerinin çoğunda müthiş bir dejenerasyon görüyorum. Sadece ahlaki çöküntü yaratmıyor, aynı zamanda bir toplumun geleceğini tehlikeye atıyor şu anki diziler ve TV programlarının bir çoğu.. Hele o yıllardır oynayan mafya dizileri yok mu? Hiçbir şey bu kadar ticari olmamalı! Toplumun bütünlüğü ve değerleri korunmalı diye düşünüyorum. Bir Çağan Irmak ve dizilerini özlüyor insan! Biz de yapabilir miydik acaba?
Gruptan gelen, dizi yapalım lütfen isteklerini dikkate alarak, projeyi oluşturdum ve duyurulara başladık. Çok uzatmayayım, size aşamaları hızlı anlatacağım, bakalım bir film nasıl çekiliyor? Bu mümkün mü? Hayalinizde böyle bir şey var mı? Hep beraber irdeleyelim:
Müjde Ar’ın “Arabesk” filmini hatırlıyor musunuz? Gayet saf bir şekilde, masum bir köylü gibi, köyden şehre gitmek isteyen gelinlikli bir kızın ünlü repliği: “Beyler! Ağalar! İstanbul’a nasıl gidilir?” diye sorduğu bir soru ve İstanbul’a ulaştığında, gelinlikli bir sahne vardı. İzleyenler bilirler. İzlemeyenlerde, bir zahmet izlesinler. Beni yormasınlar (Müjde Ar; Arabesk) çünkü bizim film çekme sürecimizi daha iyi anlatacak daha güzel bir şey olamazdı! Yanlış anlaşılmasın. Sadece çok maceralı bir süreçti. Kamera arkası da, inanın önü kadar hareketli anlamında verdim bu örneği!
Kimi zaman çok sevindik, kimi zaman hayal kırıklığına uğradık! Hele araya birde Türkiye genelinde Covid kapanması girmesin mi.. İşte dış etkenler ve uzatmalar sebebiyle bizim enerjimiz zaman zaman oldukça düştü. Neyse ki oyuncu kadromuz çok iyi oluşmuştu. Bir gün bile desteklerini esirgemediler. Gecikmelerde bile! Hepsine buradan çok teşekkür ediyorum. Neredeyse filmi hayırlısıyla bitirebilmek için dua okutacaktık, o derece yani. Projeyi oluştururken, bir sosyal sorumluluk projesi olarak duyurular oluşturduk, o zamanki yönetmenimizin önerdiği makinaları, kameraları bulmak için her yerde duyurular yaptık. Sonradan zaman takviminin uymamasından dolayı, yönetmen değişikliği yapmak zorunda kaldık.
Fakat inanır mısınız? Bir müddet sonra Nasrettin Hoca’nın, Timur’a götürdüğü fil hikayesi gibi, arkamızda bir baktık sadece bir avuç insan kalmış!!! Toplumumuzun bu konuda biraz geride kaldığını söylemek zorundayım. Yürekten inandığın bir şey varsa, onu sonuna kadar kovalamalısın! Bizim sosyal sorumluluk projemizde de karşımıza çıkan problemlerden biri de bu oldu. Çok güvenilir kurumlardan bazılarının verdiği sözleri tutmaması üzerine pul biber ekti. Süreç uzadıkça uzadı ve tarihler üzerinde sıkıntı yaşadığımız için, bazı değişiklikler yapmak zorunda kaldık. Sıkıntılı bir süreçti inanın!
Zorlu süreçlerden geçtikten sonra kısa filmimizi çektik, ama bu süreçte bir de yönetmenimizi değiştirdik, ve sıkı durun sonrasında, bir değil iki yönetmenimiz birden oldu. Sevgili Ercüment Çavluer ve yardımcı yönetmenimiz sevgili Tanju Koçak’a, buradan sonsuz teşekkürler ediyorum. Çünkü bir “Hızır” gibi yetiştiler. Hele Tanju Koçak’a ayrı bir teşekkür etmeliyim, çünkü bize Tekirdağ’da ki harika çiftlik evini de açtı. Burada çok önemli bir teşekkür de; İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Diş Hekimliği Fakültesi Ağız Diş Çene Cerrahisi Öğretim üyesi sevgili dostum Prof. Dr. Hülya Koçak Berberoğlu’na gelsin lütfen! 20 seneyi geçen dostluğumuz ve onun Bodrum sergimize gelmesi ile filmimizin süreçte yaşadığı sorunlarını duyarak, çok sevgili Tanju Koçak ile beni tanıştırma mış olsaydı, biz bu filmi çekerdik. Ama nasıl çekerdik, inanın bilmiyorum!!!!
“Burnu yere düşse almaz” tabiri vardır ya, galiba o tabire uyuyorum! Ama bu film çekilirken yaşanan süreçte, o tabiri rafa kaldırdım. Çünkü biz bu filmi çekecektik. Ama öyle, ama böyle!
Çünkü yola birbirine güvenen insanlar olarak yola çıkmıştık! Benim bu süreçte öğrendiğim çok önemli şeyler de oldu elbet!!!! Hayatım boyunca hep bir ortak aramıştım. Bir ortağım olmalıydı ve biz iki iş bölümü yapmış ortaklar olarak, harika işler başaracaktık.
Karakterimi biliyorum, çok güzel paylaşabilirim ve organize olabilirim çünkü. Fakat bu sürecin sonunda, ne öğrendim biliyor musunuz??? Bu hayalimi başka bir şeyle değiştirsem iyi olacak sanki! Düşünün 40 yaşımı geçtim, ama bu duyguyu yeni kabul ettim. Bir hayalimi başka bir şeyle değiştirmeyi! Hayatı, hep bir sırat köprüsüne benzetmişimdir. İncecik bir köprüde, hedefinize ilerlerken, dengede durmak zorundasınızdır. Dolayısıyla, asla çevreden gelen etkenlere cevap vermemelisiniz! Dengede kalabilmek için bu gereklidir! ama hayatın bazı kısımlarında (sadece bu an için değil) hedefe giden yolda çoğu kez, o çevreden gelen seslere bazen bir “çiçek göndermek” istemişimdir!!
Neyse, filme gelelim… Kısa filmimiz hayal edilebilecek en güzel ortamda çekildi. Tamamen gönüllü olarak bir araya geldiğimiz müthiş oyuncu kadromuza ve ev sahibimiz Prof. Dr. Hülya Koçak Berberoğlu’na bir kez daha teşekkürlerimi sunuyorum. Ayrıca bize sponsor olarak desteklerini sunan harika insanlara ve firmalara da teşekkür ediyorum. İnanın bir tanesi eksik olsa, çok eksik olurduk. Hepimizin bir yolu vardı ve biz o yolda buluştuk.
Filmimiz çekildikten sonra bir süre montajını bekledik. Sosyal Sorumluluk Projesi deyince paylaşmak istediğim birkaç şey var. Boston’da 3 yıl yaşadım ve orada sosyal sorumluluk projelerinde yer aldım, gözlemledim ve çok şey öğrendim. Toplumda yer alan her birey gönüllü projelerinde yer alıyor. 80 yaşında ki harika tonton teyzeler bile, okullar ve kültür dernekleri ile işbirliği halindeler. Sizinle kütüphanelerde buluşup ya İngilizce pratik yapıyorlar veya her yaştan, her kesimden insanlar yaşlılar evinde gönüllü olarak çalışıyorlar. Veya hemşirelik yapıyorlar. İlk taşındığımda o kadar şaşırdım ve uyum sağlayıp ucundan tutmaya çalıştım ki, sağ olsunlar sanatçı kişiliğimden dolayı beni baş tacı yaptılar. Eyalet senatöründen özel bir teşekkür mektubu bile aldım. Boston’da ki sosyal platformlar ve gönüllülük esasına göre işbirliği yapmak, benim düşüncelerimde çığır açtı diyebilirim. Ben de öğrendiğim faydaları bizim sosyal sorumluluk projemiz için gerçekleştirmek için elimden geleni yaptım. İnanın farklı kültürlerden öğrenecek çok şey var.
Zor oldu ama sonuca o kadar odaklanmıştık ki, başardık! Allah karşımıza doğru insanları çıkarttı. Ve filmimizi uluslararası festivallere yolcu ettik. New York Movie Awards, New York Independent, Berlin Film Festival, Holland Golden Smile, Nartugan Film Festivali başvurduğumuz festivallerden bir kaçıydı. New York Movie Awards afişimizi paylaştılar, sadece bu bile bizi mutlu hissettirdi. Bu arada bahsetmeden geçmeyeyim, harika bir opera grubu “Allegra Ensemle” film müziklerimizi besteledi. Kendilerine teşekkür ediyorum.
Bu süreçte, neler öğrendim? Film nasıl çekilir? Sorunlar nedir? derseniz, biraz maddeleyeyim, belki bu yolda yürümek isteyen olur: Bu yol, kolay bir yol değil, ama elinizde güzel bir senaryo varsa, kendinize de çok güveniyor ve ilk filminiz olacaksa, cep telefonu ile bile olsa çekin! İnanın! Yurtdışı festivallerinde çok şansınız olacaktır! İlk deneyimi olan yönetmen, senarist ve hatta öğrenciler için büyük şanslar var. Yeter ki kendinize güvenin! Sinema sektörü farklı bir sektör, ayaklarınız yere sağlam bassın! Siz çok uçmayın, eseriniz uçsun!
Tam biz bu filmi çekerken; Anadolunun bir köyünden bir teyzenin New York’ta, çevirdiği kısa film ile ödül aldığını gördük iyi mi? Koyunlarının sütünden kazandığı para ile çekmiş! Bak sen şu işe! Gaza gelmeyip de, ne yapacaktık? Demem o ki; bir şeyi kafaya koyan insan, dağda da olsa, şehirde de olsa yolunu bulur yapar! Bahane üretmeyin!
Son olarak; Nafiye Bozkurt ‘un kitabı Serbülent Apartmanı yeni yılın ilk günlerinde, kitapevlerinde yerini alacak. Mutlaka okuyun, vallahi bayılacaksınız! Çok az şeye, bu kadar emin olarak söz veririm, buda onlardan biri veeee bilin bakalım kapak tasarımı, yani resmi kime ait????
Bu kadar zorluğu birlikte yürüdükten sonra, sevgili Nafiye Bozkurt’un ricasını kıramadım ve kitap kapağını çalıştım. İstanbul’un Haliç evlerinin rengarenk görüntülerinin önünde, renkli izler bırakarak ağır ağır ilerleyen 3 tane sümüklü böcek resmettim. Sümüklü böceklerin renkli izleri ile ‘Serbülent Apartmanı “ yazıyor. İlhamım Osman Hamdi Bey’in kaplumbağalar ile resmettiği ünlü “Kaplumbağa Terbiyecisi” nden geliyor. Bilir misiniz hikayesini “Kaplumbağa Terbiyecisi”nin? Ben anlatayım bilmeyenler için: O dönemde ağır ilerleyen Osmanlı Devleti’nin işleri için, kaplumbağaları kullanmış Osman Hamdi bey. Bizim Serbülent Apartmanı’nın ağır ilerleyen ve maceralı yolu için ben de salyangozları kullandım. Ağır hareket ettikleri için. Ağır ilerliyorlar ama yine de renkli bir iz bırakıyorlar.
Kısa filmimiz bir kadın filmi ve bir sosyal sorumluluk projesi… Tamamen gönüllüler, gençler ve sponsorlar desteği ile çekildi ve uluslararası festivallere gönderildi. Yönetmenlerimize, destek verenlere ve oyuncularımızın her birine çok teşekkür ediyorum ve ayakta alkışlıyorum, çünkü bunu hak ediyorlar ve hak ettik. Oyuncu kadrosunu ve sponsorları ekliyorum, bir kısmını tanıyorsunuz, bir kısmının da isimlerini belki ileride çok duyacaksınız. Nafiye Bozkurt’un izan yayınlarından çıkan “Serbülent Apartmanı” kitabını okuyun ve 2022 yılına neşeli başlayın, çünkü çok güleceksiniz! Bu kadar etkilenmesek ekip olarak, inanın bu yol yürünemezdi.
Herkese, tekrar sağlık, mutluluk, neşe, bereket ve hayallerin gerçekleşeceği bir 2022 yılı diliyorum. Hayaller demişken ressam Van Gogh’un bir cümlesi herkese motivasyon olsun: “Eğer içinizden bir ses, asla yapamayacaksın! diyorsa, hemen çalışmaya başla. O ses susacaktır!” -Van Gogh
Mutlu yıllar